Ayağında parti ayakkabılarıyla boş bir tarlanın önünde dikilen bir kadından daha hüzünlü olan şey; rüzgarda savrulan saçlarına hakim olamayan kadındır. Ağaç bile o kadar yaprağa daha iyi sahip çıkarken rüzgar karşısında iki tel saçın birbirine girmesine engel olamamak bildiğin hazin valla şekerim... Kapıdan çıkarken rüzgarla dans eden bir Helen olarak hayal etmiştim aslında kendimi, kapının orda ayna bulunmamasının da bunda rolü var tabii. Ama gerçekler ne altın rengi saç genleri veriyor insana, ki bizim ailenin tüm kadınları her nasılsa doğalından sarışın, ne de Orlanda Bloom'un oynadığı bir Paris'i çıkarıyor insanın karşısına. Zaten Paris'in Achilleus'i topuklarından vurmasından belliydi o hikayenin ucuz mafya senaryosuna döneceği. Sonra çirkin Menelous'a kalırsın işte böyle; en azından güvenilir adam diyip oturacaktın. Hazin işte...
Post Arkası:
Serbest çağrışımın insanı nereye götüreceği hiç belli olmaz; beni yarın itibariyle Ege'ye götürüyor.
Merak edenlere;
Elbise: Machka / Ayakkabılar: Pedro Garcia / Çanta: Vakko / Kolye: Beymen
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder