26 Eylül 2012 Çarşamba

Mevsimdir, değişir...

On küsur sene öncesinin bir Moulin Rouge'u vardı hatırlar mısınız? Nicole ve Ewan (yani Satine ve Christian) böyle baygın baygın birbirlerinin gözlerinin içine baka baka "Seasons may change... But I will love you till the end of time" diye şarkı söylerlerdi. Ben sonra 10 kere daha izledim o filmi ve her seferinde de yedim o numarayı; filmin o şarkı itibariyle bir saatlik süresi benim için bir araba gözyaşı demek. Bugün izleyeyim yine ağlarım, kalıbımı basarım, o denli tutarlı bir sulugözümdür. Ama ne mevsimlerin ne de modanın huyları arasında böyle tutarlılık gibi bir meziyet yok maalesef; değişir, gider, geri gelir, kararsız kalır falan... 
Dolayısıyla sonbaharı da ceket/hırkanın elden sırta, sırttan çantaya yolculuğuyla geçiririz. Keza militer modası da senelerdir bi' gider bi' gelir. Ben en son bıraktığımda hala mübahtı ama sonra ne oldu bilmiyorum. İstediği kadar modası olsun benim hassas gözlerime o kadar sertlik fazla geldiğindendir, sonuç olarak Jil Sander/Dior ayarında (mali değer anlamında değil ama mümkünse) bir hanımefendilik de olsun isterim, blush tonlarında hatta. Çiçeği böceği de cabası artık...
İşte gördüğünüz gibi Moulin Rouge'dan başlayıp kendi kendime blush tonlarına kadar inebiliyorum, bence havanın iniş çıkışlarıyla da gayet başa çıkabilirim.

Post Arkası:

Merak edenlere;
Etek: Machka / Bluz & Çanta: Vakkorama / Hırka: Topshop / Ayakkabılar: Divarese / Küpeler ve Yüzük İtalya'dan, diğer yüzükler Zoe&Morgan ve annemden.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder