1 Ekim 2012 Pazartesi

Monoda Hayat

Bazı şeyleri neden öyle sevdiğimi, hatta bazen en başta neden sevdiğimi kestiremiyorum. Bir süredir bloga bakan arkadaşlarımız mesela fark etmiştir; kıyafetlerde desen karıştıramıyorum ben, hiç o temaya girmedik farkındaysanız, renk ve desenleri tekdüze seviyorum. Bi' de Floryashire'da favori duvarlarım var benim, önlerinden geçerken bir sağdan bir de soldan bakışlar fırlatırım illa. Yok yani yoldan geçerken acaba neden fotoğrafı çekilecek daha güzel bir yer bulamadığımı merak eden halkıma da anlatamıyorum argümanımı: "Güzel aslında yani burası, eskiymiş, 100 senelikmiş falan..."
Hatta bazen neden sanki renk diye siyahın çeşitli tonlarını birbiriyle kombinlemeyi sevdiğimi bilmiyorum; giyecek başka bir şey bulamayınca elimin neden hep aynı eteğe gittiğini de (kendisi blogda 4. appearence'ını yapıyor)... O ojeyi süreceksem o hafta, gözlerimin üstü de illa o renk olacak, bütün hafta gerekirse çantamda bir kutu makyaj malzemesiyle gezerim. Sabah geç kalacağımı bile bile kahvaltının o son yudumunu geride bırakıp da gitmemem, ya da mesainin çektikçe uzayacağını görmeme rağmen sabah ofise gelince bambaşka işlerle uğraşmamla aynı şey aslında. Hep aynı plağı, hep aynı bozuk seste dinlemek gibi... Hayır efendim o plak değil HD, stereo yayına bile geçmeyecek! 

Post Arkası:
Evet Life in Mono diye de bir şarkı vardı.

Merak edenlere;
Bluz: Zara / Etek: Vakkorama / Ayakkabılar: Beymen Club / Çanta: Mulberry / Takılar: Longines Saat (Tevfik Aydın Saat) & Küpeler İtalya'dan & Bileklikler Swarovski, Pilgrim, Annem ve Anneannemden

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder