Normalde iki şey söz konusu olduğunda kesinlikle kafam karışmaz: 1. Cümle kurmak 2. Kıyafet seçmek... Tamam 2. maddede biraz abartmış olabilirim, ama iyi cümle kurarım, hatta paragraf bile yaparım, hem de çok fena! Gelgelelim son üç gündür bir tab'de açık edit edilmeyi bekleyen bu post bende külliyen farklı bir hissiyat bıraktı. Üç koca gün: kaç dizi bölümü, kaç e-mail, kaç telefon konuşması, kaç kadeh, kaç fincan... Eğer fırtınanın öncesi hakikaten sessizlikse, havada da ciddi bir tuhaflık seziyorum.
Her şey dolabın bir köşesinde unuttuğum kolejli modeli montumu bulmamla başlamıştı belki de; çünkü her zaman, eskilerden kalıp da sonradan bulunan bir malzeme suçu atmak için iyidir. Ama zaten diyorlar ki bu sene biraz sportif olacakmış. Sonra bir baktım geçen senenin "ya al ya da asla ortalarda görünme!" şeklinde satılan baya kalın çizgileri, pardon bir yaz klasiği diyorduk onlara, tekrar gün yüzüne çıkmışlar. Geriye yapacak tek bir şey kalmıştı, beyaz t-shirt ve siyah ayakkabılar... Kırmızı çantaya her zaman yerimiz vardır ama. O kadar da karışık olmamalıydı aslında işte fırtına, bütün suç fırtınada, ya da montta, emin değilim. Benim aslında ilk başta 50'lerden kalma kılığımla baya anlatacak şeyim vardı. Sonra her şey bir anda sustu.
Post Arkası:
Facebook'ta bir bakış açısı daha var! Tıklayın!
Merak edenlere;
Mont: D&G / Etek: Zara / T-shirt & Ayakkabılar & Çanta: Beymen Club / Kolye: Kapalıçarşıdan / Bileklikler: Vakkorama & Banana Republic & Anneannem & Annem / Gözlükler: Ray Ban
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder