Yapraklar, posta kutuları falan derken İstanbul sarı oldu şu sıralar; zannedersin Louis Vuitton 2013 yaz defilesinde yürüyoruz. Evet, bu son konuşan benim hayalgücümdü, ikimiz de biliyoruz ki kendisi pek sınır bilmez. Mesela 10 yaşlarında bir filmde görüp de yazmaya heves ettiğim günlükten asla tanışmadığım karakterler, daha önce gitmediğim yerler ve hiç keşfetmediğim aile sırları çıktı. Hala bulabilmiş değilim; ailemin esasen İngiliz aristokrat soyundan geldiğini, kendimin de kayıp bir düşes olduğumu düşünmeme yol açan şey acaba neydi? Floryashire'daki aile yadigarı malikaneye henüz taşınmamıştık, Downton Abbey daha başlamamıştı ve Pamuk Prenses "bir zamanlar" formatında gerçek dünyaya benzeyen bir yere transfer olmamıştı. Ben yine de asıl evreni farklı bir yerde ve zamanda unutulmuş, kaçak/kayıp bir prenses rolünü üstlenmeyi tercih etmiştim. Ah şekerim bir bilsen, her gece saçlarını kendin fırçalamak, üstünü başını bizzat kendin düzeltmek zorunda kalmak ne denli zor bir şeymiş!
Bir süre sonra, sanıyorum yazdıklarımın gerçeğe dönüşmediğini ve fırçanın dalgalı saçlarda elektriklenme etkisi yarattığını fark ettiğimden, günlük tutmayı bir kenara bıraktım ve onun yerine dizi izlemeye başladım, birileri benim yerime düşünüyormuş nasılsa... Hem zaten taraktı, fırçaydı uğraşmak yerine toplamak daha pratik.
Post Arkası:
Merak edenlere;
Hırka: Babamın / T-Shirt: Beymen Club / Şort: Topshop / Ayakkabı: Zara / Çanta: Dolce&Gabbana / Takılar: Ray Ban Gözlük & Longines Saat (Tevfik Aydın Saat) & Annemin kolyesi & Bileklikler Banana Republic, Annem, Anneannem ve Italya'dan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder