3 Aralık 2012 Pazartesi

Büyük Mesele

Küçükken annemin çoraplarına özenirdim hep; diğer pek çok şeyin yanında tabii. Ama çorabın yeri bir başkaydı. İnce çorapta böyle büyüklere ait bir hava var. Büyüklerin giydiklerinin minyatür versiyonları iyi kötü bulunurdu yani, etekse etek, elbiseyse elbise hatta gömlek. Ama ince çorap; işte onun küçültülmüşü yok... Çok istersen, hatta istemesen de, uzun çorabın modeli kırmızı -hadi belki beyaz, kirletemeyeceğin bir yere gidiliyorsa-, kalın -takla üzeri şpagat açsan kaçıramazsın- ve yün -ki bi' de sıcak tutsun canım. 
Evet, muz çorabın icadından da önceydi. Zaten sıra onun muzuna, kırçıllısına, bilmem hangi çeşidine gelene kadar çorap klasmanından bizim yerimiz çoktan belli olmuştu. İstediğin kadar özen annene, yazın bir örnek terliklerinle anne-kız dayanışması modelinde takıl kış gelip de şehre dönülünce arandaki fark yine uçurum oluverir bir anda. Topuklu ayakkabıya zaten heves bile edemezsin o noktada, bazı şeyler o kadar uzağında yani. 
Sonradan anlıyor ama insan o kadar da matah bir şey değil aslında. Neden her iki günde bir masum bir tırnağa takılıp boydan boya kaçar ki o şey? İsviçreli biliminsanlarını (sadece adamlar bu sorunsalın boyutlarını kavrayamazlar çünkü, insanlık topluca gelsin) göreve çağırıyorum. Ya kışa ya da kaçan çoraplara bir çözüm bulsunlar.

Post Arkası:
Çözüm konusunda ciddiyim.

Merak edenlere;
Kazak: Beymen Club / Gömlek: Vakko C-line / Şort: Rebecca Taylor / Çanta: Chloé / Ayakkabı: Aldo / Yüzükler: Yargıcı & Zoé&Morgan & annemden

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder