27 Mart 2012 Salı

It's a Mad World, Betty D. !

Konuk Yazar Sevin Turan'dan...

Mad Men iki yıl sonra nihayet ekranlara dönüyordu ve ABD bu yüzden deliriyordu. Her tarafta Mad Men ve elbette muhteşem görünümlü giysiler, giysiler, giysiler vardı.

Tam o günlerde ben de Betty D.’den bir peplum yazısı talep etmekteydim. (Pardon? ‘Betty Draper’ mı dediniz? Yok canım, bu o değil, bizim Betty D. Zaten öbürünün soyadı da artık Draper değil.) Zira dünyadaki çılgınlıkların biri Mad Men’se, diğeri peplumdu ve böyle olacağı, daha kış başlamadan belli olmuştu. Hatta, Banana Republic, “İki trend bir vitrine yakışır” diyerek bir Mad Men koleksiyonu bile hazırlamıştı.

Betty’ciğime peplum talebimi sunduğumda dedi ki, “Hep okumakla olmaz, biraz da ben giyeyim sen yaz”. Sonra da giydi peplum’larını geçti karşıma.

İşte aynı böyle geçtim Sevin'in karşısına.
Benim peplum’a dair duygularım biraz karışık (bkz: Oscarlar). Bence her peplum güzel olacak diye bir şey yok, peplum moda diye herkes giyecek diye de bir şey yok.


Öncelikle peplum’un olayının farkına varalım: Bel/kalça oranında mümkün olduğunca 0’a yakınsamak lazım. Kum saatinden hallice olmak lazım yani. Çok kalın bel de çok dar kalça da olmuyor. Misal, özellikle kalem etekle bir araya geldiğinde, Beyoncé’de şahane durmakta. (Kıvrımlarına sağlık, tatlım!)

İkincisi peplum’da muhafazakarlık şart. Muhafazakarlık derken kumaş miktarından bahsediyorum. Yani öyle baza fırfırı gibi, ilkokul resimlerindeki kız çocuk etekleri gibi kıvrım kıvrım peplum’lardan haz etmiyorum. İki üç kat olsun, hafif bir dalgalanma olsun kafi.

Hafif bir dalgalanma durumunu betimlerken... Dalgın bakışlarımda hissediliyor değil mi?
Gelelim Betty’nin peplum çeşitlemelerine… Kendisi sağ olsun her derde deva bir gardrop sahibi olduğu için, her ortamda giyilebilecek peplum kombinasyonları da mevcut. Dahası yukarıda bahsettiğim temel anatomik şartları da sağlamakta, dolayısıyla beklentimiz yüksek:


Siyah ceket-mavi etek: Tam bir klasik... Dış ticaret müsteşarıyla toplantıya giderken de giyilir, evlada kız istemeye giderken de… (Bakınız burada yaşı bizden ‘biraz’ büyük okurlara da seslendim.) Tam da anlatmaya çalıştığım şekilde fırfırlarının sayısı ve uzunluğunda tam bir muhafazakarlık hakim. Mavi etek de az evvel bahsettiğim Beyoncé ve kalem etek örneğinin haklılığının bir işareti sanki. Kemer benim zevkim için biraz fazla kalın ama herhangi bir uygunsuzluk da göremiyorum. 

Pembe puantiyeli bluz-dar pantolon: İşte asıl favorim! Efendim, ben peplum’u asıl pantolon üzerinde severim. Zira çok enteresan bir şekilde, pantolonla (hele ki bu örnekte olduğu üzere bilekleri açıkta bırakan, bir dar kesim bir pantolonla) bir araya gelen peplum, klasikken bir anda spora, retroyken bir anda moderne dönüşüyor. Gönül ceketin altında kalan kısımları da görmek isterdi tabii ama bazı hava muhalefetleri dolayısıyla elden gelen budur. Ha, siz şimdi derseniz ki, “Bunu dış ticaret müsteşarıyla toplantıya giderken giymeyeyim mi?” Bence giymeyin. Cumartesi akşam dışarı çıkarken giyin siz bunu, öylesi daha iyi.

(Bu arada bu lanet şeyin Türkçesini bulamadım bir türlü ama kökü Latince ‘peplus’tan geliyormuş. ‘Peplus’ da antik Yunancadaki ‘peplos’ kelimesinden geliyor. Kadınların şal niyetine taktıkları kumaşlara denirmiş ‘peplos’ diye. Nereden nereye…)

Post Arkası:

Yeterince sorulursa giyerim conceptli ilk postumuz olur... Hepimize hayırlı olsun!

Sevin esasen Hürriyet Planet'te yazıyor. Yazılarına ulaşmak için tıklayın!


Başlık fotoğrafı Google'dan.

Merak edenlere:
1. ve 3. fotoğraf: Ceket ve Kemer: Beymen Club / Etek: Topshop / Ayakkabılar: Zara / Çanta: Anneannemden / Küpeler: Bir yerdeki bir butikten ama çıkaramadım
2. ve 4. fotoğraf: Bluz: Anneannemden / Pantolon: Beymen Club / Deri ceket: Academia / Ayakkabılar: Guiseppe Zanotti / Çanta: Anneannemden / Küpeler: Agatha




23 Mart 2012 Cuma

Hiç Siyah

Baharın ilk günü kimine göre güneş ışığında paltosuz salınabildiğin gündür, hatta dışarıda oturup "kahve mi içsem yoksa soğuk bir şeyler mi?" diye düşündüğün gün de olabilir. Ama benim için o gün hiç siyah giymediğim gündür; çünkü kendi kendime zorluk çıkarmaya bayılırım. O dolabın altı üstüne gelmediyse yeni mevsim gelmemiş demektir...  Ve evet siyahlarla beraber geride bıraktığım dolap, o bakışı da aslında savaştan yenik ayrılan dolabıma gönderiyorum, yeni bir sezonun açıldığını gösteriyor. 
Önce açık renkler aramakla başlamıştım, ama çok ince kumaşların hala üşüttüğünü fark edince üstümdeki şey bir kazak halini aldı. Böyle pastel ve dantel desenli bir şey de bakmıştım, çünkü Louis Vuitton koleksiyonu fazla güzeldi. Ama kazağı da giymiştik bir kere; yoksa Louis Vuitton'un erişimdışı olmasının konuyla ilgisi hiç yok... Zaten bu baharın olayı kazak-etek ikilisiymiş, Jonathan Saunders zamanında öyle bir intiba bırakmıştı bende, ve takip ettiğim kadarıyla Paris Moda Haftası'na giden herkeste (oradaymış gibi konuşmakta üzerime yoktur). Lacivert kadife çanta da sanıyorum Mart'ın kapıdan baktırmasına karşı aldığım önlemleri temsil ediyor; daha iyi bir bahane buluna kadar da bunu kullanacağım.
Post Arkası:
Yeni eğlencemle tanışın! pinterest.com/dilekbetty/


Defile fotoğrafları: The Daily Telegraph

Merak edenlere;
Kazak: Machka / Etek: Beymen Club / Kolye: Beymen / Çanta: Vakkorama / Ayakkabılar: Chloé



19 Mart 2012 Pazartesi

Güneşe Bakıp Kışa Hazırlanmak

İstanbul'da baharlar ucundan açmaya başlayınca heyecanlandım; bu kış biter yerine yeni bir sonbahar gelir diye. Hayır, geçtiğimiz iki hafta boyunca iki resim, üç kelimeyi bir araya getirip de bu yazıyı vaktinde yayınlayamadığım için mazeret üretmiyorum kesinlikle. Eğer aksi yönde düşündüyseniz, duygularım gözlerinden saatlerce süzülen gözyaşlarıyla Jil Sander'a veda eden Raf Simons'ınki kadar incindi, söyleyeyim. Neyse ben en iyisi Rodarte defilesinde ön sırada oturan George Lucas edasıyla (bilmem belki de yeni bir Star Wars filmi için ilham arıyordu?!) moda ve defile yüklü bir ayın üzerinden geçeyim; çünkü bence ben de en az onun kadar konuyla ilgiliyim.

1. Replay: Peplum, Deri, Pelerin
Bu üç dersi önceki sezonlarda görmüştük o nedenle hızlı geçiyorum. Geçtiğimiz yıllarda deriye yatırım yapan arkadaşlara tebrikler! Bir kemer olunca peplum kolay iş (sadece kelimenin Türkçe'sini öğrenemedim bir türlü). Ayrıca Dolce'nin barok peleriniyle sokakta bir tur atmayı isterdim. Bence bunu halk da isterdi.


 2. Mor, Eflatun, Leylak
Sizin için bir şey ifade ediyor mu bilmiyorum ama ben bu sıralar mor ve tonlarını hissediyorum. Hatta pek çok tasarımcı da öyle hissediyor bence. Acaba ben de mi o nedenle öyle hissediyorum?...


3. Olimpik Ruh

Londra Olimpiyatları'nın formalarını Stella McCartney tasarladı, dolayısıyla emeklerime sağlık şeklinde sürekli kendi kendisine referans verme halinde. (Hakkını yemeyeyim ama okullu kız kılığı dahil olmak üzere çok iyi bir koleksiyon). Neyse, zaten Olimpiyatlar da, sonbahar koleksiyonları da Ağustos ayında ortaya çıkıyor. Ben Chloé eşofman, pardon pantolonumla jogging yapıp akşama Proenza Schouler elbisemle yemeğe gideceğim. Hmm bu sefer fazla uçtum galiba.


4. Militer Adımlar

Üç sene önce giydiklerinizi (gerçi ben onları hala giyiyordum) gün yüzüne çıkarın! Görünüşe göre önümüzdeki sene savaşa gidiyoruz; ve kemer takmak zorunlu. 


5. Gotik
Merhaba 90'lar ve Versace'nin haçları, Givenchy'nin vampir temalı estetiği, ve sana da merhaba Londra'da ilk defa karanlık bir ormanda, pardon podyumda yürüyen Alexander'ın kardeşi McQ! Sempatik olmaya çalışıyorum ama o yüzler beni biraz ürpertiyor.

6. İyimser ve Sanatsal
Moda gezegeninin diğer bir ucunda da Hieronymus Bosch'un Dünyevi Zevkler Bahçesi eserinden ilham alan bir Carven koleksiyonu (ne de olsa Hollandalılar'la 400. yılımızı kutluyoruz...), Mary Katrantzou'nun baharı kıskandıracak şımarıklıktaki çiçek desenleri ve Dries Van Noten'ın büyükler için şal deseni uygulamaları konulu tasarımları var.


 7. Kare Kesimler
Hayır 2009'un sivri vatkaları değil bunlar. Kare bir silüet çizen omuzları daha yuvarlak hatlarla dışarı taşan modeller ve nedense bende Thriller dönemi Michael Jackson'un pastele boyanmış versiyonu izlenimini uyandırıyor. Bu arada, hem Isabel Marant hem de Balmain'de Emanuelle Alt parmağı olduğu gayet net anlaşılıyor değil mi?


8. Minimal Rahatlık
Genişleyen alanlar, hacimler ve anneannemin her zaman dediği gibi bir palto bin ayıp örter. Evet kendisi Céline ve Jil Sander gibi markalara creative ve pratik danışmanlık veriyor. (Bundan daha önce bahsetmiş olabilirim sanki...)


9. Pantolon üstü etekler
Yani diğer bir deyişle karın ağrısı... Mankenlerde ve podyumda, hatta belki aynı tonlarda olunca mümkün, ama gerçek hayattaki 1.60'lık boyda felaket. Belki de tunik altı pantolon o denli sarsıcı sonuçlar vermeyebilir. Ama keşke üçü birden yapmasaydı bunu. 

10. Contrast Yaka 
İşte bunu yapmak için birkaç ay beklemeye gerek yok. En yakın Mango, Zara ve benzeri mağazalardan birinden hemen erişilebilir. New York'un temel tarzlarından birisi "geek chic"ti, okula yeni(den) başlayan öğrencilerimize duyurulur.


Bence vög, yazın sonlarına doğru havalar iyice ısınınca Oversized Matters, Winter Fairytale (Marc Jacobs'un devasa şapkalarından kesin çıkar bu), Versailles Ornamentations, Elegant Cowgirl gibi başlıklarla anlatır önümüzdeki sonbahar-kış modasını, biz de ayran delisi gibi bakakalırız (buraya kadar okumaya kimse dayanamamıştır nasılsa diye atıp tutuyorum şu anda). O değil de, benim aklım en çok Louis Vuitton treninde kaldı. Şöyle iyisinden bir 1900'ler tarzında yolculuk yapasım var. Yoruldum canım valla...


Post Arkası:
Defile fotoğrafları: The Guardian, The Daily Telegraph

14 Mart 2012 Çarşamba

Kopyala-Yapıştır


Uyanırsın, pardon uyanmaya çabalarsın, çalan saate karşı tek taraflı bir arbede yaşarken. Sonra dolabını açarsın, pencereden bakarsın ve ortak bir nokta bulmaya çalışırsın, ki nedense asla yoktur. Kahvaltı edersin; yani ağzına bir şeyler tıkıştırmaya çalışırsın çünkü o sırada aslında eş zamanlı olarak kollarını bir şeylerden geçiriyorsundur ve küçük çapta bir düğümcük olmuşsundur; düğümken hareket etmek de haliyle zordur. Çantanı konuya uygun şekilde değiştirmeye yeltenirsin ve her seferinde bunun için çok geç kalmış olduğunu fark edersin. Keza orada duran ayakkabılarla da benzer bir bakışma anı yaşarsın. 


Sonra bir bakarsın ki haftasonu gelmiş. Brunch'a gitmek için hazırlanmaya başlarsın ve yine evden koşar/düşer adımlarla çıkmaya çalışırsın. Kapının yanındaki aynaya baktığında görürsün ki üzerindeki geleneksel ekipte değişen tek şey pantolon... Evet; boyfriend jean ve sivri burunlu, 10 küsür cm topuklu ayakkabılarımın hikayesi budur.


Post Arkası:
Tabii sonra bi' de bu postu yayınlamak günlerini alır.


Merak edenlere:
Ceket: Tory Burch / Kazak: Machka / Çanta: Dolce & Gabbana / Jean: Citizens of Humanity / Ayakkabılar: Giuseppe Zanotti / Takılar: Zoé&Morgan yüzük ve küpe, Topshop yüzük

10 Mart 2012 Cumartesi

Gülümseyin Çekiyor!

Moda haftalarının trendleri olayına girmeden önce bu defileleri izlemeye gidenlerin ne giydiğine, renklerle hangi gülümseme ve kahkaha modellerini (en yeni yaz aksesuarımıza merhaba diyin!) kombinlediğine, ince topukların ve alev alan pabuçların üzerinde nasıl durabildiklerine bir bakayım demiştim. Sonra baktım ki bakarken baya takılı kaldım oralarda, ve evet bakmak fiiliyle ilgili bir problem yaşıyorum, o zaman hep beraber bir daha bakalım dedim. Çok uzaklardaki değil bildiğimiz moda gezegeninin sakinleri gülümsüyor, Tommy Ton çekiyor. Hissediyorum renkli, neşeli ve güneşli günlerimiz de olacak!















Post Arkası:

Fotoğraflar: Tommy Ton, style.com için.

8 Mart 2012 Perşembe

Herkese H&M Bazılarına Marni

Davet edildiğim yerlere mutlaka giderim. Kimin davet ettiği bu noktada çok önemli değil. Ama, beni Marni'nin H&M koleksiyonunu (ya da H&M'in Marni'si nasıl tanımlamalıyım bilemedim) görmeye Leyla davet etti. Hayatta kaçırmazdım! Gerçi Marni'nin yerinde boş raflar ve askılıklar, kadınlar arasında kıran kırana bir mücadele vardı, ve girişte dağıtılan şampanya iki adım ilerde medeniyetin başka bir evresine aitmiş gibi duruyordu, ama olsun, bunları görmek için bile değerdi:


Mesela Leyla ve Helin'i sırada beklerken siyah, beyaz, gri tonlarında ve ince topuklarının üzerinde görmek... Ve de yüzler hala gülüyor.


Ya da mankenlerin üzerindeki giysilerin bile hunharca çıkarılışına tanık olmak (tanık olanlara tanık olmak da denilebilir)...


Ama sonunda Helin kaderine terk edilmiş bir Marni for H&M ceketi bulur ve ben de hemen üzerime geçiririm: "Tam da benim bedenim!"


"Acaba alsam mı?" sorusunun cevabına bakıyorum o sırada...


Tabii ki vazgeçtim. İndirimde Mango ve benzerlerinin de yakınlarına bile uğramamamın bir nedeni var...


Post Arkası:


Bu postun ana teması "Alışverişte Karmaşa"; o nedenle resimler bulanık, kompozisyonlar karışık, kadrajlar yamuk. Postmodern sanat şekerim, çuvallamanın bile iyi bir mazereti bulunabilir.

5 Mart 2012 Pazartesi

Alacakaranlığa Alışmak

Geçen akşam kendimi televizyon başında Buffy'nin yeniden yayınlanan bölümlerini ilk defa görmüşçesine dikkatli izlerken buldum; daha doğrusu annem buldu, zira ben o sırada baya kaptırmıştım. Buffy ya işte, hani şu vampir avlayan (ve şimdiden hissediyorum bu yazı yine tuhaf google aramalarında link vermeye başlayacak)... Ne günlerdi! Biz lisedeydik, benim saçlarım asla kendilerinden beklenen şekle giremezdi, gömlek-etek ikilisi zorunluydu, hırka değil de kazak tercih sebebiydi, çanta tek omuzdan asılırdı, paltoların önü hep açıktı. 
O zamanlar da okul yönetimi uygun görse, sıra arkadaşın beğenmezdi: "Amma inek olmuşsun bugün!" Annen beğense sen toptan nefret ederdin, çünkü bilmezdin ki her kız annesine benzemeye mahkumdur. Ben o zamanlar Buffy olmayı çok istemiştim, sinirine dokunan iki kişiyi pataklasa rahatlar vallahi insan, zaten kimseye bir şey beğendiremiyorsun. Şimdi o dönem bitince, yerini olayları günlüklerden takip eden kuru romantik kızlar, emo takılan vampirler falan aldı. Biz de bir şeyleri herkese beğendirebilmenin bir yolunu aradık ve sonunda fark etmeden alacakaranlığın orta yerinde kalmaya razı olduk.
Düşünüyorum da deri eteğimi kızlar, yüksek topukları erkekler (yoksa tam tersi miydi?!) kot gömleğimi babam, sıcak tutan kazağımı annem beğeniyor; ben de kendime fotoğraflardan bakarken neyi neden öyle yaptığımı anlamlandırmaya çalışıyorum. Demek ki alışıyor insanın gözleri.


Post Arkası:


Merak edenlere;
Etek: Vakkorama / Kazak: Moschino Cheap&Chic / Gömlek: Banana Republic / Mont: Beymen Academia / Ayakkabı: Giuseppe Zanotti / Çanta: Teyzemin (80'lerden) / Yüzükler: Annemin ve Zoe&Morgan


Buffy'nin eski bölümlerini de hafta içi akşamın bi' vaktinde Show Plus isimli kanal veriyor.